Altyapısız Kuzey Katili: The Valhalla Murders




Merhaba sayın Geek Kafe okurları. Sanırım Netflix artık her aklına gelen şeyi, iyi kötü demeksizin dizi veya film adı altında izleyiciye sunmuyor dediğim bir yapım inceleyeceğiz bugün. Aslında Dizi 2019'da İzlanda'da yayınlanmış, fakat ülkemizde izleyicilerle 8 Mart 2020 de buluştu. Dizi 8 bölümlük bir ilk sezondan oluşmakla beraber güzel bir İskandinav polisiyesi denebilir. Konusundan bahsedecek olursak: Geçmişi gizemli acılarla dolu Oslo'da görev yapan bir dedektifin, memleketi İzlanda'ya dönerek azimli bir polis memurunun gizemli bir fotoğrafla bağlantısı olduğu düşünülen bir seri katili yakalamaya çalışması olduğu söylenebilir. Dizi beni kendisine çok bağladı ve aslında bu yazı bir öneri yazısı olma yolunda ilerliyordu. Fakat elbette ki işin içine yapım şirketleri de giriyor ve bu çoğu zaman pek de iyi sonuçlar vermiyor. Bu kısa yazıda dizinin iyi hallerini, kötü hallerini ve neden benim gözümde iyi olup sonradan yavaşça düştüğünü irdeleyeceğiz. Ayrıca kimine göre spoiler sayılabilecek cümle veya konu başlığı içerdiğini söylemek mümkün. Bu konuda hassas iseniz devam etmeyi ikinci kez düşünün derim. 





Her şey gizemli bir cinayetin işlenmesi ile başlıyor. Defalarca bıçaklanan ve sanki bir ayin yapar gibi öldürülen bir adam ile. Dizi çok gizemli ve güzel bir açılışa sahip, yani daha dizi başlarken derinleşecek bir hikaye olduğunu hissediyorsunuz. Özellikle o soğuk atmosferin, gizemli ve gerilimli atmosferle birleşmesi çok güzel. Kullanılan melodiler tam yerinde kullanılmış, belki bazen "Burada neden melodi yok?" diye düşündürüyor fakat yine de oldukça tatmin edici. Kuzey ülkeleri seviyorsanız sırf bazı sahneleri için bile izlenebilecek bir dizi. Hatta Fargo dizisinde bayıla bayıla izlediğim o atmosferi, az çok burada da görmek oldukça hoştu. Şu an değindiğim ve değineceğim bir sürü güzel etmen varken, dizi ilk kaybını karakter hikayesinden veriyor. Bakın elbetteki hepimiz izlediğimiz dizi veya filmde karakter hikayeleri görmek isteriz, kim hiç tanımadığı bir insanı saatlerce oturup izlemek ister ki? Ama yapım bunu yaparken aşırı abartmış, yani daha ilk bölümle ana karakter Katrin'in hayatına fazla giriyoruz. Bu öyle bir durum ki, sanki dizi kendi anlatmak istediği hikayeyi bitirip karakterin hikayesini anlatacakmış gibi yansıtılıyor izleyiciye. İzlerken bu bir şekilde göz ardı edilebilir belki, polisiye seviyorsunuzdur ve bu tip dizilerdeki gizem sizi kendine çekiyordur. Hatta bir anda oturup bitirmek istediğiniz diziler vardır ya, işte türü seviyorsanız tam da bu şekilde hissedeceksiniz. Fakat durum sadece bu aşırı karakter hikayesiyle kalmıyor ne yazık ki. 




İlk cinayetin üzerinden 24 saat geçmeden, birbiriyle bağlantısı olabilecek başka bir cinayet işlenince polis departmanı yardım almaya karar veriyor. Hırslı olarak nitelendirilen ama ne yazık ki pek bir hırsını göremediğimiz Katrin adlı polisimizin yanına yardım etmesi için, Arnar adlı bir dedektif getirtiliyor. Arnar karakteri; sert bir yapıya sahip, gizemli, sadece işi ile uğraşan ve kendisi hakkında çok konuşmayan soğuk bir tip. Yani gerçekten muhteşem bir dedektif tasviri. Diziyi izlerken çok fazla görmesek de, karakterimizin aslında insanları hareketlerinden okuyabilmek gibi de bir yeteneği var. Yine hoşunuza giden şeyler görürken dizi bir kayıp daha veriyor ne yazık ki. İzlerken kendi kendinize düşüneceğiz ve sizi zorlayıp acabalara sürükleyecek bir bulmaca vermiyor size. Bulmaca var evet; fakat bu izleyiciyi tatmin etmiyor, böyle bir dizide olması gereken bulmaca havası yok. Dizi kendi halinde izleyicisine soğuk, bazen öyle bir zaman geliyor ki bir şeyler oluyor ama siz sadece ne oluyor ya diye ekrana bakar halde oluyorsunuz. Bulunan soft ipuçları başka soft ipuçları veriyor izleyiciye. 

Olaylar oluyor katil aranıyor derken, yine bir şekilde dizi sizi dönüp dolaştırıp karakter hikayesine sokuyor. Ve bunu cidden anlamsız ve gereksiz zamanlama ve olaylarla yapıyor. Açıkçası dizide ne olursa olsun sonunda dizi kendi ana temadaki hikayesini bırakıp, sizi karakter hikayesine girmeye zorluyor. Bir noktaya kadar birbirinden farklı karakterlerin hikayelerini görmek çok güzel olur aslında. Ama sadece belirli karakterlerin çevresinde ve fazla derinlemesine olunca bu olay can sıkıcı oluyor. 





Gelelim şimdi en can alıcı noktaya, bu noktaya gelene kadar dizi sizi çok güzel şişiriyor. Fakat sonra öyle basit şekilde bağlıyor ki bir şeyleri, izleyici olarak inanmak istemediğiniz basitleştirilmiş bir hikaye izliyorsunuz. Tabi sonra daha merak edilesi bir yere bağlamaya çalışsa bile, izleyicinin temposunu fazlasıyla düşürmüş olduğun için amaçladığı kadar işe yaramıyor. Dizide gerçekten beklentileri boşa çıkarmak gibi bir alışkanlık var, en azından benim için öyleydi. Söylediğim gibi geri izleyiciyi yükseltmeyi deniyor fakat, bunu izleyiciyi hiç düşürmeden yapmış olsa çok daha farklı sonuçlar elde edebilir.

Beklentilerinizi yıkması; izleyiciye güzel ipucu atmosferi verememesi ve karakter hikayelerine fazla dalmasının dışında büyük bir problemi daha var. O da dizideki altyapısız katilimiz, aslında bir altyapısı var ama o kadar basit ki altyapısız demek daha doğru olur. Her şeye rağmen, dizi güzel bir sezon finali yapmak için biraz uğraşmış. Bu yüzden güzel denilebilecek bir sezon finali ile izleyicisine veda ediyor.

Kısa Bir Not

Dizi pek çok güzel unsur içeriyor olabilir, fakat bir şekilde kendi güzel unsurlarını gölgede bırakacak büyük kötü unsurlar içeriyor. Bendeki değerini kaybetmesinin en büyük sebebi de bu aslında. Eğer biraz daha uğraşılıp üzerine tartışılsa gerçekten güzel bir polisiye dizi izlemiş olurduk. Beklentilerimin boşa çıkmasında benim de hatam vardır elbet, dizinin verdiği büyüye kapılmamalıydım belki de. Ama sonuçta bir yapım olarak izleyicine verdiğin merakı ve beklentileri karşılayabilmen gerekiyor. Eğer beklentilerinizi çok yüksek tutmazsanız izlemeye değer bir dizi diyebilirim. 

Sağlıcakla ve sinema ile kalın...



Yorum Gönder

0 Yorumlar